Ömer Madra: 3 Aralık Cumartesi günü Küresel Eylem Günü'nde, Kadıköy'de birlikteydik.
Semra Cerit Mazlum: Sesimizi duyurduk, Türkiye'de ve dünyadaki karar alıcılara iklim konusunda, küresel ısınmanın engellenmesi konusunda, önlem almaları konusunda çağrıda bulunduk. Çok şenlikli bir yürüyüştü.
ÖM: Bu dünyada da benim bilebildiğim kadarıyla bu konuda yapılmış, sıradan insanların düzenlediği ilk yürüyüştü.
SCM: Evet, iklim konusundaki ilk yürüyüş. Toplantılar bazında gösteriler, yürüyüşler oluyordu, yazın G8 toplantısındaki protestoları hatırlıyoruz ya da iklim konferanslarında daha önce de bu tür etkinlikler oluyordu, ama küresel çaptaki ilk etkinlikti. Epey de etkili oldu.
ÖM: Tek konusu bu olan, yani iklim değişikliğine karşı ilk yürüyüş.
SCM: Tek derdi bu olan, bütün dünyayı ortak bir dert etrafında sokaklara, meydanlara çağıran.
ÖM: O açıdan bakıldığında da, Türkiye'deki medya çok yer vermemiş olmasına rağmen, İzmir'de ve başka şehirlerde de yapılmış, İstanbul'da bizim gördüğümüz de şenlikliydi, "eylem ve eğlenme".
SCM: Mesaj ulaştı, basın belki görmedi, belki de duymadı sesimizi, ama bizimle birlikte yürüyenler ve bize katılanlar Kadıköy Meydanı'nda çok ilgiliydiler ve mesaj onlara ulaştı. İlginç olan, biz yürürken ya da iklim için yürüyüş yapıldığı sırada, Kadıköy'deki insanlar, izleyiciler, sokaklardakiler gelip soruyorlardı bize "ne için yürüyorsunuz?" "bunun bir faydası, yararı olacak mı?" diye ve kendilerine gerçekten neler yapılabileceğini, bireysel bazda neler yapılabileceğini söylediğimizde ikna oluyorlardı ve çok destekliyorlardı yürüyüşü. Ben böyle bir kaç tane olaya tanık oldum, gelip bana soruyorlardı "amaç ne?" "yürüyorsunuz ama faydası olacak mı bunların?" "biz iklim değişikliğini engelleyebilecek miyiz?" diye soruyorlardı, onlarla konuşuyordum ve gerçekten de çok olumlu tepkiler alıyordum.
ÖM: İşin ilginç tarafı, gayet diri ve ilgili olan polis kuvvetlerinden bazı kişiler de soruyorlardı. Bir ilgi vardı.
SCM: Ayrıca başka yerlerde de yaşanıyor, örneğin Montreal'de de Konferans'ın yapıldığı o büyük merkezin karşısındaki güvenlik görevlileri, binalara, duvarlara asılmış olan büyük, iklimle ilgili bilim adamlarının, ünlü insanların, sanatçıların gönderdikleri mesajları teker teker okuyorlarmış, satır satır. Aynı zamanda metro girişiymiş, toplantının yapıldığı yerin yakınında bir yer ve oralarda da benzer mesajlar varmış, iklim hakkında uyarılar ve çağrılar varmış. Metroya yetişmek için koşan insanlar durup okuyorlarmış ve öyle geçiyorlarmış. Her yerde her şekilde ulaşıyor mesaj, yeter ki ulaştırmayı isteyelim ve birileri de dinlesinler.
ÖM: Küresel iklim değişikliğine karşı küresel ilk gösteri, bütün dünyada yapıldı, gayet keyifli. Montreal'de devam ediyor toplantılar. Şimdi, REK diye kısaltılan, yanılmıyorsam merkezi Budapeşte'de olan Bölgesel Çevre Merkezi'nin Türkiye'deki biriminin, iklim programının koordinatörü Yunus Arıkan ile görüşeceğiz. Kendisi şimdi Montreal'de görüşmeleri izliyor, 9 Aralık'a kadar sürecek, görüşmelerle ilgili biraz bilgi alalım. Günaydın Yunus Bey.
Yunus Arıkan: Günaydın.
SCM: Hemen çok genel bir soru ile başlayalım; Nasıl gidiyor Montreal'de toplantılar? Neler konuşuluyor ve neler bekleyebiliriz.
YA: Öncelikle Açık Radyo'ya teşekkür ediyorum bizleri davet ettiği için. Montreal'den önce sizin konuşmalarınıza kulak misafiri olduğum için, bildiğim kadarıyla Ankara'da da etkinlikler oldu, orada da yoğun katılımlı bir gösteri olduğunu biliyorum arkadaşlardan öğrendiğim kadarıyla. Montreal oldukça heyecanlı ve aktif geçiyor sizin de belirttiğiniz gibi. İlk haftaki tartışmalarda birazcık Kyoto Protokolü'nün prosedür ya da idari işleyişine dair adımlar atıldı. 2001'de Marakeş'te kabul edilen uzlaşmalar resmen kabul edildi ve yürürlüğe girdi. "Kaynak kitap" dedikleri Kyoto Protokolü'nün artık bütün çalışmalarını tanımlayan referans bilgiler resmen yürürlüğe girmiş oldu. Bu çok büyük bir adımdı, çünkü çok büyük tartışma konusu olmuştu. 30 Kasım Çarşamba günü itibariyle bu artık yasalaştı.
ÖM: Bu en olumlu haberlerinden biriydi galiba?
SCM: Evet, bundan sonra uygulanmasının nasıl yürüyeceği hakkında. Suudi Arabistan'ın uyum mekanizması ile ilgili itirazları devam ediyor mu hâlâ?
YA: Tabii ki müzakereler her alanda çok çetin geçiyor. Türkiye olarak, iklim değişikliği çerçeve sözleşmesinde eğitim, öğretim ve kamuoyu bilinçlendirilmesi başlığı altında bir temas grubuna katıldık burada. Çok fazla kimsenin itiraz etmeyeceğini düşündüğümüz bir konu başlığı bile yaklaşık 2-3 gün süren müzakerelere sahne olabiliyor. Dolayısıyla hemen hemen her alanda herhangi bir tanımı ya da kabulu yapmak için çok ciddi, G77, AB, ABD, diğer ülkeler arasında çok müzakereler geçtiğini söyleyebiliriz. Sadece uyum değil, uygulamaya dair her türlü alanda, açıkçası hiç kolay olmuyor karar almak ama olumlu ilerlemeler var.
ÖM: Esas olarak bu zorlukları ABD ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin baltalama çabası olarak mı nitelendirebiliriz?
YA: Şu aşamada sizin kadar rahat bazı tanımlamaları söylemek konumundan uzağım, biraz daha diplomatik konuşmam daha doğru olur diye düşünüyorum. En azından Türkiye hükümetinin resmi delegasyonuna da yardımcı olan veya o konumda da bir katkı sağlayan bir kurum ve kişi olarak. Ama şunu söyleyebiliriz ki; Kyoto'ya taraf ülkeler, özellikle Kyoto dışındaki ülkeler ve gelişmekte olan ülkelerin yeni yükümlülük almaları konusunda, gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasında ciddi güç gösterileri, birbirlerinin dengelerini kollayan adımlar söz konusu. Belki şunu gündeme getirebiliriz; gayri resmi olarak çevre STK'larının, Climate Environment Action Network olarak tanımladıkları örgütlerin birlikteliklerinin, "günün fosili" ödülleri var. Bunlara bir bakarsanız genel bir izlenim alabilirsiniz, ödüller kime verilmiş diye, daha fazla yorum yapmayayım.
Ama burada çok önemli, özellikle 2012 sonrası Kyoto Protokolü'nün 3.9 numaralı maddesi üzerindeki tartışmalarda gelişmiş ülkeler -ki bu artık daha çok AB'nin liderliğinde sembolize ediliyor-, gelişmekte olan ülkeler, G77 ve Çin arasında çok yoğun, sabahlara kadar, gece yarılarına kadar devam eden görüşmeler başladı ve olumlu aşamalar kaydediliyor. Şu kesin; gelişmiş ülkelerin daha fazla ciddi sorumluluk almaları ama gelişmekte olan ülkelerin de belki yaptırım anlamına gelmese de, artık daha kalıcı, sürekliliği sağlayıcı ve kalkınmalarına yardımcı olucu adımlar atmaları, onlardan da inisiyatif bekleniyor. Bakalım bunlar nasıl değerlenecek? Büyük ihtimalle buradan ilk somut bir hazırlık taslak kararı çıkacak, 7-9 Aralık'ta üst düzey görüşmelerde bu bağlanacak. Çünkü 40'a yakın bakan geliyor buraya ve bakanların katıldığı toplantıda da mutlaka somut bir eylem çıkacak diye tahmin ediyoruz.
SCM: Bizim bakanımız da tabii orada olacak.
YA: Bildiğim kadarıyla, şu ana kadar bize gelen bilgiler, Müsteşar Yardımcısı Prof. Mustafa Öztürk düzeyinde temsil olacağına dair, ama son dakika bir değişiklik olur mu bilemiyorum.
SCM: Katılımcı listesinde Bakan'ın adını görmüştük.
YA: İlk aşamalarda bu da söz konusuydu ama bildiğim kadarıyla sanırım Bakan Yeni Zelanda'daki heyette yer almış, biz Prof. Mustafa Öztürk'ün katılacağı bilgisini aldık. Ama dediğim gibi her an değişebilir, şu ana kadar daha resmi bir bilgi elimde yok.
ÖM: Hazır Yeni Zelanda'ya uzanmışken belki oradan da Tuvalu'ya gidip batan adaları da gözleme imkânını bulabilirler.
SCM: Kalan parçalarını görmek için. Hemen şunu soralım; hem AB tarafından, -bu aşamada yalnızca AB'den söz edebiliyoruz-, hem de Çin gibi, G77 grubu ülkeleri gibi ülkelerden aslında bir iyi niyet görünüyor Kyoto sonrası için, her iki taraf da hedefleri belirlenmiş, kesin hedefleri olan bir yeni yükümlülük dönemi başlaması konusunda taraftar görünüyorlar. Yalnız gelişmekte olan ülkelerin yükümlülükleri konusunda fark var galiba? G77 yeni yükümlülük döneminin başlamasına taraf ama hedef almaktan yana değil. AB, gelişmekte olan ülkelerin hedef alması gerektiğini söylüyor. Bu çerçevede Türkiye'nin durumu ne olabilir? Ya da Türkiye nasıl bir politika, tutum izliyor görüşmeler sırasında? Hepsini birlikte değerlendirelim, aynı zamanda AB içinde de galiba İngiltere'nin yavaş yavaş tavır değiştirmesi dolayısıyla AB delegasyonunun da orada bir bölünme içinde olduğunu, görüş ayrılığı içinde olduğunu izleyebiliyoruz. Soruların hepsini arka arkaya sordum ama?
YA: Ben hepsine genel bilgi anlamında cevap verebilirim. Öncelikle Kyoto Protokolü'nün ilgili maddesi uyarınca, 2012 sonrasına dair resmi görüşmeler 1 Ocak 2005 itibariyle başladı. Buna dair ilk adımı 15-16 Mayıs tarihleri arasında 22. Yardımcı Organlar Toplantısı öncesinde hükümet uzmanlarının semineri, ilk toplantıda bu konuyla ilgili bir serbest kürsü, forum niteliğinde bir tartışma ortamı yaratıldı. Bugünkü gelişmelerin de aslında alt yapısında orada ilk ortaya çıkan görüşmeler yatıyor.
Burada şu önemil, 1991-92 yılları arasında İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi metni yazıldı, yani yaklaşık 1,5-2 yıl sürdü, Kyoto'nun metni 3 yılda yazıldı, -resmi görüşmeler olarak söylüyorum- 94'te yürürlüğe girdi sözleşme, 95'de ilk taraflar konferansı Berlin'de başladı ve Berlin Buyruğu adı altında toplanılmaya başlandı ve 97'de netleştirilebildi Kyoto. Bu kadar uzun süreye yayıldı ve 2012 sonrasında daha da zor olacağı düşünülerek, 7 yıllık, yani 2012'ye kadar taraflara bununla ilgili tartışma zamanı verildi. Dolayısıyla bu sürecin yaklaşık en az 3 yıl alacağı öngörüsünden hareketle ve bunun çok ciddi ekonomik, politik sonuçlarının da olacağından hareketle ülkelerin bu konuyla ilgili görüşlerini yavaş yavaş, kademe kademe açtığını söyleyebiliriz. O yüzden de burada atılacak ilk adım çok önemli, hiç kimse pozisyonunu daha bugünden belli etmiyor ama sinyallerini veriyor. Sizin söylediğiniz gibi AB ve G77 arasında, bizim gözlemci olarak katıldığımız temas grubunda, ki Cumartesi gecesi saat 10'da tamamlandı, gerçekten iyi niyetle uzlaşmaya dair karşılıklı adımlar, çok net somut adımlar vardı. Büyük ihtimalle bir geçici bir çalışma grubu oluşturulacak, bu çalışma grubu 2008'e kadar bir kaç sefer buluşacak, raporlarını Taraflar Konferansı'nda verecek ve 2008 itibariyle bir raporun, daha doğrusu bir eylem planının çıkması öngörülüyor. Buradan şunu söylemek lazım, 2012 sonrasında, hangi ülkeler buna katılacak, yeni ülkeler olacak mı?
Buradan Türkiye sorusuna gelirsek; Türkiye'nin yanında bir Beyaz Rusya şu anda müzakereleri yürütüyor, Beyaz Rusya protokole katıldı 24 Kasım itibariyle.
SCM: Hedef %5 mi aldı Belarus?
YA: Henüz resmen açıklanmadı, onun da müzakereleri yürütülüyor. Belki dinleyicilere bunu açıklamakta fayda var, Türkiye ile Beyaz Rusya "ek 1"de yer alıp, Kyoto Protokülü'nün "ek B"sinde yer almayan iki ülke. Bu açıdan Beyaz Rusya'nın adımı Türkiye için çok çok hayati nitelikte aslında. Çünkü Beyaz Rusya resmen duyurmadan, doğrudan "Ben Kyoto Protokolü'ne tarafım" dedi. Bu çok önemli bir adım, Türkiye'nin değerlendirebileceği stratejik adımlardan bir tanesi. 2012 sonrasında, hem süre, hem ülkeler, hem de ülkelerin yükümlülükleri, -yani AB %8 mi olacak, ya da devam mı edecek, yoksa %3 mü olacak, %18 mi olacak- belli değil. Buna dair çok çok yoğun çalışmalar var, dünyanın bütün ilgili araştırma kurumları bununla ilgili inanılmaz çalışmaları yaklaşık 5-6 yıldır yapıyor. Hatta 1997'den bu yana sözleşme sekreteryasının resmen götürdüğü "Brazilian Proposal" dedikleri "Brezilya Önerisi" var. Dolayısıyla buna dair şu ana kadar 45'e yakın bir model çalışması yürüyor. Bunlardan bir kaç tanesi tabii daha öne çıkacak ve 2007-2009 tarihlerinde şu anda tartışılan modellerden bir veya bir kaç tanesi referans alınacak, oradaki sonuçlara göre yeni yükümlülükler belirlenecek.
SCM: "Çok aşamalı" denilen yükümlülük önerileri var, bu konuda bir görüş var mı oralarda?
YA: 45 ayrı modelden, sizin web sayfanıza baktım, Küresel Varlıklar Enstitüsü'nün (Global Commons Institute) liderliğini yaptığı "kısma ve birleşme" olarak sizin çevirdiğiniz "contraction and convertion" önemli modellerden bir tanesi. "Brezilya Modeli" önemli modellerden bir tanesi. Bunların değişik senaryoları, değişik kategorileşmeleri söz konusu. Kyoto, 1997'de kabul edildiğinde rakamlar tamamen siyasi müzakereler sonucunda belirlendi, yani kimse neden %5 diye bir soruyu soramadı, herkes birbirine göre referans aldı.
Burada belki de en net AB'nin adımı söz konusudur, çünkü AB'nin, bilimsel çalışma üzerine koyduğu siyasi bir kararı vardı, inisiyatifi vardı, "üçlü yaklaşım" dedikleri bir yaklaşımı getirmişti Kyoto'ya. Diğerleri ise "AB buradaysa, diğerleri şuradayız" gibi bir konuma büründü. Şu anda en çok tartışılan konu Kyoto'nun ikinci dönemi böyle bir siyasi referans olmasın, çok objektif, çok net sayısal olarak çerçevesi belirlenmiş kriterler konsun ve ülkeler eğer bu kriterlere uyuyorsa herhangi bir siyasi tartışmaya gerek kalmadan artık otomatikman bu yükümlülüğü alsınlar. Çünkü kademe kademe olacak, karbonsuzlaştırma, gönüllülük, daha sonra yaptırım gücüne dair çıkacak olan bir kategorileşme, 3-5 faz olacak belki. Burada da hedef, ülkelerin siyasi konumlarına, büyüklüklerine, ekonomik güçlerine göre değil de gerçekten karbondioksit veya sera gazı sorumlulukları, ki bu sadece bugünün değil tarihsel sorumluluk da dahil buna, bütün bu kriterler gözönüne alınsın, insani kalkınma endekslerinden tutun da kişi başı karbondioksit salımlarına kadar değişen yelpazede referans göstergeler ortaya konsun. Ona göre de kararlar verilsin hedefi var. Umarız bu yararlı olur.
ÖM: Görüşmelerde 2008'de bir rapor çıkması ihtimalinden bahsettiniz, 2008'e kadar beklemek biraz fazla oyalanmak olmayacak mı acaba?
YA: Kimin beklemesi?
ÖM: Dünyanın karar vericileri beklemesi.
YA: Karar vericilerin beklediğini söylemek biraz fazla olur, çünkü Kyoto daha henüz tam olarak da hakkıyla yerine getirilmiş değil, şu anda Kyoto'yu hazmetme ve hakkıyla uygulama gibi bir süreç söz konusu. Bu arada temiz kalkınma düzeneğinin tekrar revizyonu söz konusu. Özellikle şu anda "Kyoto Protokolü'nü uygulayacağız" diyen ülkelerin gerçekten bunu doğru yapıp yapamayacaklarına dair raporlama da söz konusu. Örneğin 1 Ocak 2006'da "ek 1" ülkelerinin 4. ulusal bildirimleri sunulacak, yine 1 Ocak 2007'de Kyoto Protokolü'ne dair, ulusal değerlendirme raporları ve 1990 referansı, artık belki de hiçbir şekilde değişmesi mümkün olmayacak, nihai sera gazı envanterleri verilecek. Ulusal durumlar ortaya konacak. Yani çalışmalar sürüyor.
SCM: Türkiye ne zaman bildirimini yapacak?
YA: Türkiye'nin şu anda bildirim çalışmaları Ağustos 2005 tarihi itibariyle başladı. Sözleşmeye taraf olduktan sonra ilk 6 ay konusunda bir öneri vardı. 6 diye bir sınır vardı, Türkiye bununla ilgili çalışmalarını GEF'in desteği ile sağladı, proje desteği ile yürüteceğini belirterek ek zaman istedi ve sözleşme sekreteryası bu konuya olumlu yaklaştı. Şu anda sanırım 2006 sonuna doğru Türkiye'nin ilk ulusal bildirimi ortaya çıkmış olacak. Burada da büyük ihtimalle Kyoto Protokolü'ndeki olası düşüncelerinin de belki ilk ışıklarını bulmamız söz konusu olacak.
SCM: Son günlerde Çevre Bakanlığı'ndan yapılan açıklamalar, Bakan'ın açıklamaları iklimle ilgili olarak şöyle bir şey getiriyor aklımıza, Türkiye Kyoto Protokolü'ne veya benzer bir anlaşmaya daha sonrası için de taraf olmak için, AB üyeliğinin gerçekleşmesini mi bekliyor acaba hedeflerin netleşmesi açısından?
YA: Öyle söylemekten ziyade, bu ikisini paralel ve birbiri ile etkileşimini değerlendirmek durumunda diye yorumlasak sanki daha doğru olur. Çünkü ister istemez bunlar birbirini etkileyen süreçler, AB'nin bu konuyla ilgili çok uzun yıllardır yürüttüğü, geliştirdiği programlar var, Türkiye'nin, 7. Taraflar Konferansı'nda aldığı sözleşmenin 26 no.lu kararı var. "Türkiye 'ek 2'den çıktı, 'ek 1'de ama diğer 'ek 1' ülkelerinden farklı bir konumda" dedikleri çok net bir karar var. Türkiye bu ikisinin birbiri ile uyumlu ve birbirini engelleyen değil de, birbirine sinerji yaratacak şekilde yorumlayarak ve bunu da özellikle AB ve diğer ülkelere iyi anlatarak, müzakere dediğimiz teknikleri iyi kullanarak, hem kendi koşulları, hem kendi kapasitesi, hem de genel kabul edilen prensipler doğrultusunda en uygun çözümü bulmak zorunda ve ben de bunun bulunacağına inanıyorum. Çünkü, Türkiye bu konuda gerçekten çok kritik bir noktada, bir OECD ülkesi olmasının dışında, bizim hep önerdiğimiz "advance developing country" diye adlandırılabilecek "ileri gelişmekte olan ülke" tanımını tüm sözleşme kapsamında da değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu noktada Kore ve Meksika ile beraber, Türkiye'nin bundan sonra, "ek1"den sonra sürece girebilecek ilk aday ülkelerle beraber bazı konuları gündeme getirebilmesi, alternatiflerden veya olasılıklardan bir tanesi olabilir, bunların hepsi artık çok rahatlıkla "informal" dediğimiz toplantılarda görüşülen şeyler. Bunlar kendi içerisinde değerlendirmeler içerisine girecektir ve belki iki aşamalı bir şey söylenebilir; yani 2012 öncesindeki durumla 2012 sonrasındaki durum farklılaştırılabilir. Durumun içeriğine göre alınacak yükümlülükler değiştirilebilir, bu tip senaryolarda "innovative" yani yaratıcı, yenilikçi çözümler üretebilirsek hepimizin önünü açacak, hepimizi sürece katacak bir çözüm olacaktır diye tahmin ediyorum. Bizim de zaten çabamız bu noktadaki çabaları desteklemek.
SCM: , Konferans'ın sloganıydı aslında "Uygula, İyileştir ve Yenilik Yap!" Türkiye de herhalde aynı şekilde bu üç kavramı ya da hedefi kendi politikasına rehber edinse, uyum süreci daha başarılı olacak.
ÖM: İnşallah.
SCM: Ankara ve İstanbul'daki eylemlerle, iklim gösterileriyle, çağrılarıyla başlamıştık, biz Montreal'dekileri de merak ediyoruz. Siz oradaydınız, izleme şansınız olabildi mi acaba? İzlenimleriniz neler ve oradaki resmi heyetlerini nasıl etkiledi bu gösteriler?
YA: Ben ilk 2003 yılındaki 9. Taraflar Konferansı'na katılmıştım, bu ikinci taraflar konferansı katıldığım, daha önce de 20 ve 22. Yardımcı Organlar Toplantısı'nı izlemiştim, KOP 9'da Milano'da çok düşük bir tempo vardı, hiç kimse hiçbir beklenti içerisinde değildi, çünkü daha henüz Rusya'nın bir adımı ortada yoktu ve herkes "Kyoto öldü" diye bakıyordu. Hatta sözleşme sekreteri, "Kyoto yürürlüğe girdiğinde bir belirsizlik dönemi kapandı" demişti. 2003 yılında hâlâ o belirsizlik vardı. 2003 yılında da Cumartesi eylemi oldu Milano'da, Milano'daki çevreciler, oradaki kitle örgütleri buna katıldı ama Montreal'le karşılaştırıldığında tempo çok düşüktü. Montreal'de ben bu kadar büyük bir katılımı, bu kadar coşkulu bir katılımı ve bu kadar somut, Montreal'i titreten bir eylemi hiç beklemiyordum. Yaklaşık 2 km.lik bir güzergâhta ve -5 derecelik bir soğukta, dondurucu bir soğukta...
SCM: 45 bin kişi civarında olduğu söyleniyordu.
YA: Bu tip şeylerde, sayılar çok resmi rakamlara göre değişiyor, benim tahminim 40 bin kişi, dünyadaki bütün yürüyenlerle beraber söylemek daha doğru olur gibime geliyor. Biz tabii sokaklardaki gösterilere alışkınız, 40 bin kişinin ne demek olduğunu Türkiye'deki eylemlerden biliyoruz da, orada pek 40 bin kişi olduğunu tahmin etmiyorum. Ama şu kesin ki, çok ciddi bir kalabalık vardı, şu anda "Yeryüzü Müzakereleri Bülteni"nin (Earth Negotiation Bulletin) web sayfasından izleyebilirsiniz. Biz de fotoğraflarını çektik, görüntüler çektik, röportajlar yaptık. İnşallah Türkiye'ye gelince bunları hepinizle paylaşma fırsatı bulabiliriz. Bu benim için gerçekten çok ilginçti, çünkü Montreal'in bu kadar sahip çıkacağını tahmin etmiyordum, ama şöyle de bir şey söylenebilir; Kanada tamamıyla bu olaya odaklanmış durumda, yani sadece hükümet müzakereleri yok, fuarlar var, sosyal etkinlikler var, her alanda, Montreal'in her alanında iklim değişikliği ile bir etkinlik görebiliyorsunuz. Yürüyüşün başında Kanada Dışişleri Bakanı, Quebec Çevre Bakanı gibi siyasiler ve üst düzey politikacılar da vardı. Yürüyüşün sonundaki konser ve mitingin son noktası hemen Kongre Sarayı'nın arka sokağındaydı, herkes seslerini olabildiğince iletmeye çalışıyordu. Ve o sesler yankı buldu diye düşünüyorum, çünkü en azından şöyle bir örnek verilebilir, her Cumartesi eyleminden sonra geleneksel olarak bir STK partisi olur, bu STK partisi şu ana kadarki en kalabalık partiydi, bu da içerisinde sadece STK'ların değil, hükümet delegasyonunun da olduğu bir partiydi. Dolayısıyla hem müzakere salonlarında 3.9 maddenin olumlu ilerlemesi, hem Marakeş Uzlaşmaları'nın ilerlemesi, hem sokakların tüm dünyada seslerini duyurmasını birleştirirsek, daha umutlu bakabileceğimiz bir sonuca doğru gidebileceğimizi tahmin ediyoruz. Ama dediğimiz gibi üst düzey görüşmeler, 7-9 Aralık çok önemli, bu tempo artabilir de, düşebilir de. Kanada Çevre Bakanı Stephan Dion bu konuda çok ciddi çabalar gösteriyor, somut kararlar çıkmasına ve belki Montreal'de yeni bir çalışma grubunun çıkmasına çok önem veriliyor burada. O anlamda da 7-9'a yönelik olumlu çalışmalar çıkacağını tahmin ediyoruz.
SCM: Türkiye açısından sevindirici bir şey daha var, Türkiye'nin görüşmelere hep az sayıda kişiden oluşan bir heyetle katıldığını söylerdik, bu sefer çok kalabalığız galiba değil mi orada? Bu da güzel bir gelişme.
YA: "Çok kalabalık" demeyelim, göreceli olarak öncekilere göre daha iyiyiz diyelim. Ben sizin Açık Radyo'daki ilk programınızın notlarını okudum, oradaki noktalar da gerçekten doğru, 9. Türk Enerji Kongresi'nde bizim bir sunuşumuz vardı, Türk heyetinin katılım dağılımını incelemiştik, 1994 öncesindeki toplantılardaki heyetimizin sayısı 2. 1995'ten sonra bunun ortalaması 7'ye çıkmış. Yani %300'lük bir artış var. Bardağın yarısını dolu veya boş görmekle alakalı. OECD'nin ortalama heyet sayısı 40-50 kişi, G77 bile 15 kişilik katılımı var. Bunlar hep kademe kademe çok söylenen, kapasitenin gelişmesi ile alakalı. Türkiye bu noktada bu toplantıya gerçekten iyi bir katılım gösteriyor diye düşünüyorum.
SCM: Bundan sonrakilerin daha iyi olmasını dileyelim.
YA: Hükümet adına kamu kurumlarından geniş bir yelpaze var; Orman Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Elektrik İşleri Etüd İdaresi, Dışişleri Bakanlığı, Çevre Bakanlığı. Bu çok sevindirici çünkü ilgili bütün kurumlar bir şekilde konunun muhatabı ve gerçekten müzakerelere aktif, en azından izlemek ve not alıp, süreci takip adına çok olumlu katılımlar var, yan etkinliklere katılımlar var. Bunun dışında, hükümet dışında kimler var, Marmara Üniversitesi'nden Rana Ezici, bir öğretim üyemiz, Cumartesi günü bir sunuş yaptı. 1 Aralık Perşembe günü Bölgesel Çevre Merkezi'nin bir yan etkinliği vardı, Orta ve Doğu Avrupa için düzenlenen bir kapasite geliştirme toplantısı vardı; burada biz, Türkiye'de eğitim ve öğretim, kamuoyu bilinçlendirilmesi alanında neler yapıldı, onu anlattık. Çevre Bakanlığı ve Orman Bakanlığı ve UNDP'nin işbirliğinde yürütülen ilk ulusal bildirim hazırlık projesinin proje yöneticisi Günay Hanım Türkiye'de yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi. Bugün saat 4.30'da ben, iklim sekreteryasının "climate talk", "iklim konuşmaları" serisi adında, aynı anda webden de yayınlanan bir bölüme katılacağım, orada bir sunumum olacak, yine aynı konuda.
SCM: Biz de izlemeye çalışacağız.
ÖM: Sizinle beraber tekrar bunu görüşmeye devam edeceğiz.
YA: İlk defa Türkiye'den bir sivil toplum kuruluşunun sözleşme müzakerelerini izlemesine aracı olduk, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Genel Koordinatörü Nejdet Pamir de bu Cumartesi'den itibaren görüşmelere katılıyor, Bu da Türkiye için çok olumlu bir ilk. KOP 11 güncesiyle de biz belgeleri müzakereleri Türkçe olarak Türkiye'ye aktarıyoruz, onu da web'den izleyebilirsiniz.
ÖM: Çok teşekkür ederiz.
SCM: Burada yarattığımız hareketliliği, çağrıyı sizin aktardığınız bilgilerle aslında güçlendirmiş olduk. Sesimiz dünyaya ulaşmış, dünyadaki sesimizle birleşmiş. Bunlar sevindirici haberler.
YA: Ankara ve İstanbul'daki eylemleri buradaki çerve STK'larına da birazdan ben mail geçeceğim, fotoğrafları aktaracağım. Onlara da Türkiye'deki etkinliklerden haber veriyorum, onlar da çok sevindiler. Gerçekten güzel bir diyalog.
SCM: